Her sene 28
Şubat’ı büyük iştiyakla “idrak” etmemize vesile olan Zaman Gazetesi, bu yıl da
–garip bir şekilde- post modern olarak adlandırılan darbenin mağdur ve
mağrurlarını tanımamızın, hatırlamamızın müsebbibi oldu.
28 Şubat’ta
bendeniz de dâhil olmak üzere, bugün 30 yaşın altındaki hemen herkes, çocuk sayılabilecek yaşta idi. Bundandır ki
zihinleri tazelemekte fayda var.
Zaman Gazetesi ve
cemaatin bu süreçte zarar gördüğü, “dövüldüğü” doğrudur. Tıpkı diğer dini ya da
dini görünümlü toplulukların da dayak yediği gibi. 28 Şubat depremi bazı evleri
sarstı, bazı evleri yıktı. Sarsılan evlerde birkaç mobilya, belki aynalar vs.
hasar gördü. Yıkılan evlerin enkazında ise hala çıkarılamayan cesetler, sakat
bedenler var. Aynaları kırılanların feryadından, evleri yıkılanların sesleri
duyulmamaktadır. Kırılan aynalar, ev sahiplerinin yüzlerini, yani hakikati
görmelerine engeldir.
28 Şubat
mağdurlarının tekrar yargılanması gündeme geldiğinde ilk hatırlanan isim Salih
Mirzabeyoğlu olmuştu. Varlığı meçhul sözde İBDA-C örgütünün, suçsuzluğu kati
sözde lideri idi. Varsayılan örgüt mensuplarının kitaplarını okuması dışında,
hiçbir bağlantısı yoktu. Kendisini yargılayan hâkim bile açıkça günün şartları
gereği, suçsuz olduğunu bile bile mahkûm etmek zorunda kaldığını itiraf
etmişti.
28 Şubat
Süreci’nde başta Fethullah Gülen olmak üzere Gülen Cemaati aleyhinde düzenli
olarak iftiralar yayınlanıyordu. Zaman Gazetesi ve STV bunlara cevap
yetiştirmekle meşguldü. Fakat o dönemi hatırlarken suçlarından, günahlarından
bahsetmekten de itinayla kaçınmışlardır. Bunların başında da Mirzabeyoğlu,
tıpkı Gülen gibi linç edilirken sessiz kalmak, hatta linç eden güruha destek
vermek gelmektedir. Zaman arşivlerinde ufak bir seyahat ile ulaşılacak
bilgilerden örnekle devam edelim.
01.01.1999
tarihli Zaman Gazetesi’nin “Lavlı Teröristler Yakalandı” başlıklı haberinde
Mirzabeyoğlu ile alakalı tuhaf bir bilgiye(!) yer verilmiş ve “Asıl adı 'Salih
İzzet Erdiş' olan, eşi Hayriye Erdiş ve diğer 2 sanıkla birlikte gözlem altında tutulan Salih Mirzabeyoğlu'nun, oruç tutmadığı
ve günde 3 paket sigara içtiği öğrenildi.” diye kayıt düşülmüş.
İtibarsızlaştırmadan bu kadar dert yanan bir gazetenin masumiyet karinesine
verdiği göz yaşartıcı ehemmiyet, Mirzabeyoğlu’nun kişiliğine iftira ile son
bulmuş. Müthiş bir performans!
13.10.1999’da ise
“İşte Yanıltan Raporların İçyüzü” başlıklı haberde ise ilginç bir şekilde
Mirzabeyoğlu’nun duruşma gününde kitlesel, provokatif bir eylem hazırlığında
olduğu iddia edilmiş, ancak ilginç bir şekilde yine Mirzabeyoğlu’nun buna
yetecek ne gücü ne de tabanı olduğu belirtilmiş.
Devam ediyoruz. 21.10.1999’da
suikasta kurban giden Kışlalı’nın da günahı yine Mirzabeyoğlu’na yüklenilecek, Zaman
da buna kayıtsız kalmayacaktı. 24.10.1999 tarihli “Bu Son Olsun” başlıklı
haberde dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal’ın beyanına yer verilmiş, Mumcu
cinayetinin İBDA-C ve İslami Kurtuluş tarafından üstlenildiği, bu gibi “derin”
faaliyetlerin dindar vatandaşlara zarar verdiği belirtilmiş. Hanefi Avcı ve
Soner Yalçın gibi Zaman Gazetesi ve Gülen Cemaati nezdinde son derece muteber(!)
isimlerin de rapora katkılarından bahsedilmiş. İlginçtir, suikast için adı
geçen birçok örgüt var, bunlardan birisi de İBDA-C diye ifade edilmiş. Fakat
İBDA-C’ye ait tüm “bilgiler” devletin bu muteber kesimine dayanılarak, asla
suçlananların görüşlerine başvurulmadan serdedilmiş. Bu garip örgüt ile
Mirzabeyoğlu arasında tek bir bağın olduğuna delil olmadığı halde sadece “Salih
Mirzabeyoğlu’nun lideri olduğu sanılan İBDA-C…” ifadesi yeterli görülmüş.
27.01.2000
tarihli Star Gazetesi, Fatih Çekirge ve Yılmaz Özdil gibi son derece demokrat(!)
kişilerin elinden çıkan manşetinden işkence gören Mirzabeyoğlu ile alay etmiş,
“Tıraş olurken yüzünü kesti”, “Jandarma koğuşa dalınca uyandı, alnını ranzaya
çarptı” diyerek fotoğrafını yayınlamıştı. TCK’nın 146/1. Maddesi uyarınca
idamla yargılanan Mirzabeyoğlu’nun taburesine tekme atılmıştı çoktan. İHD
durumu protesto edip, Mirzabeyoğlu’na yapılan açık işkenceyi telin ederken,
kendini dindar olarak tanımlayan cenahın malûm isimlerinden ses gelmemişti.
2004 senesine
gelindiğinde dahi Zaman Gazetesi’nde uyduruk haberlere yer verilmeye devam
edilmiş, Dost Tarikatı Cinayeti de İBDA-C’ye, dolayısıyla Mirzabeyoğlu’na
yüklenmişti. Bu sürede ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve telegram
işkencesiyle zulmedilen Mirzabeyoğlu’nun, zihnine uzaktan müdahale edildiğini,
müdahilin İhsan Güven olduğunu belirttiği iddia ediliyordu. Delil olarak Zaman
Gazetesi Mirzabeyoğlu’nun “Telegram-Zihin Kontrolü” isimli kitabında İ.G. diye
kısaltılan ismin İhsan Güven olduğunun zannedilmesi ve bir gazeteye gönderilen
bir eposta aracılığıyla cinayeti örgütün üstlendiği gibi abuk sabuk bağlantılar
sunmuştu. “Bir gazete” hangisi, “bir eposta” kimin tarafından gönderilmiş,
meçhul ve önemsizdi.
17.07.2008’e
kadar bir daha Mirzabeyoğlu’nun ismini hatırlamayacaktı gazete. İlginçtir, bu
kadar büyük suçların isnat edildiği bir adam hakkında dört yıl boyunca, ne
suçluluğu ne de masumiyeti üzerine tek kelime dahi yazılmamıştı! O günkü sayıda
yine İBDA-C yöneticisi olduğu iddiasıyla yargılanmış, serbest bırakılmış Furkan
Dergisi Gen. Yay. Yön. Saadettin Ustaosmanoğlu ile söyleşi yapılmış. ABD
İstanbul Konsolosluğu’nun bombalanması eyleminde İBDA-C ve El Kaide bağlantısı
olduğu iddialarına yer verilmiş. Ustaosmanoğlu gelen garip sorulara yerinde
cevaplarla mukabele etmiş, Ergenekon ile İBDA-C bağlantısı hususunda “beklenileni”
verememişti.
Uzun süre
Mirzabeyoğlu hakkında mütemadiyen suçlayıcı, bazen gülünç, ama sürekli zan
altında bırakan yayınlar yapan Zaman Gazetesi, duruma göre konum almaya devam
etmiş ve nihayetinde Mirzabeyoğlu’na reva görülen zulme karşı yükselen sesleri –kısmen
de olsa- dikkate alan yayınlar yapmaya başlamıştır. Ne yazık ki bu ifadeler
gazetede yüksek sesle dile getirilmemiş, sadece İslamcı kimliği ile tanınan
yazar Ali Bulaç’ın iki köşe yazısı ile “iflah olmaz liberal” Atilla Yayla’nın
yorum sayfasındaki tek makalesinde yer almıştır. Zaman Gazetesi yani yine
sınıfta kalmıştı.
28.11.2011
tarihli, “Siyasi havaya göre hukuk” başlıklı yazısında Bulaç, Mirzabeyoğlu’na
karşı işlenen suça nihayet değinmiş ve kararın adaletsiz olduğunu ifade emişti.
29.03.2012’de ise “Bu gidiş iyi değil!” başlıklı yazısında yine çeşitli
davalarla beraber Mirzabeyoğlu’nun da mağduriyetine değinmiştir. Yine yaklaşık
bir yıl sonra, 22.02.2013’de “Demokrasi Davalarında Durum” başlıklı yazısında
Atilla Yayla darbe dönemi raporlarının delil ya da referans alınmasının nasıl
bir ahmaklık olduğunu izah ettikten sonra bu raporların neticesinde mağdur olan
Mirzabeyoğlu için “Ya tamamen uydurma delillerle müebbet hapis cezasına
çarptırılan ve ağır işkenceler gören Salih Mirzabeyoğlu ve “ileride suç
işleyebilecekleri” gerekçesiyle ağır hapis cezasına çarptırılan arkadaşları
için hiç kalem oynattılar mı?” diye sormuştu.
Zaman Gazetesi’nin
Mirzabeyoğlu karnesi kırıklarla dolu. “Haksızlık karşısında susan dilsiz
şeytandır” düsturuna iman etmiş, bizzat defalarca haksızlığa uğramış Zaman
Gazetesi’nin geleneksel 28 Şubat’ı anma günlerinde dahi Mirzabeyoğlu’nu
unutması, Ragıp Zarakolu, Büşra Ersanlı ve hatta KCK tutukluları için bekledikleri
adaleti Mirzabeyoğlu için dile getirmekten kaçınmaları, artık aynanın
kırıldığının ve hakikatlerini göremeyeceklerinin delilidir.
Hâsılı; 28 Şubat’ta
cemaatin evi sadece sarsılmış, fakat bu arada aynaları kırılmıştır.
Mirzabeyoğlu gibi evi yıkılanlar ise hücrede 14. Yıllarını doldurmuşlar, enkaz
altından çıkarılmayı bekliyorlar.
“Aynasızların” ekmeğini yiyemediği 28
Şubatlar olması dileğiyle…