10 Ocak 2016 Pazar

İdeolojinizi ne renk alırdınız?

Francis Fukuyama için “Japon’dan ziyade Amerikalıdır” denir. Sonradan kendisinin de çeşitli vesilelerle nedamet duyacağı, iddialı “Tarihin Sonu” teziyle tanınan Fukuyama, Hırvat düşünür Srecko Horvat ile bir söyleşisinde Çin’in devlet kapitalizmine okkalı eleştiriler getirmişti. Çin ekonomisi, varlığıyla Fukuyama’nın tezine en büyük cevap niteliğinde olsa gerektir. Zira “demokrasisiz kapitalizm”in “demokrasili” olandan daha verimli (verim kısmı bilahare tartışılabilir) işlediğine Çin en açık delildir.  Fukuyama da zaten bunu kabul edip, “liberal demokrasiye en büyük tehdit terörizm değil, Çin’dir” deyivermişti aynı söyleşide. Batı demokrasilerine toz kondurmamıştı tabii. Bu görüşünde yalnız da sayılmaz, Ian Bremmer gibi sadece bu konu hakkında kitap yazanlar bile var. Gerçi Çin kapitalizmi için kızıldan çok pembe dense de, böyle iddialı tezler sık sık çuvallasa da…

Söyleşi yayınlandıktan sonra Çin’in Hırvatistan Büyükelçiliği de Fukuyama’ya çok sert bir metinle cevap vermiş, kendisi için “muz adam” tabirini tercih etmişlerdi. Şu ana kadar duyduğum ırkçı tabirler içinde sanırım en ilginç olanı budur. Muz gibi, dışı sarı fakat içi beyaz imiş Fukuyama’nın. Sarı ırkın mensubu, bir Asyalı’dan ziyade bembeyaz bir Amerikalı olduğunu ifade etmenin en kestirme yolunu bulmuşlar.

Almanya’da da mesela siyasi partileri tanımlamak için çeşitli renklerden istifade edilir, partilerin logolarındaki renklerle tanımlanırlar. Yeşiller en barizidir, ismi ile müsemmadır, tabii yeşildir. Sosyal Demokratlar ise kırmızı sayılsa da Sol Parti’nin varlığı düşünülünce pembeleşir. Belki de Sol Parti koyu kırmızı olarak nitelendirilebilir. Liberaller sarı ile özdeşleştirilirken Hristiyan Demokratlar siyahtır. Hatta büyük usta Pispers siyah isimlendirmesine sebep olarak kömüre işaret eder. Zira Almanca’da kömür kelimesi (Kohle) argoda para da demektir. Yine buradan hareketle sarı rengin “kıskançlık” manasına gelmesi, liberallerin tam da bu “kömür” meselesinden ötürü Hristiyan Demokratlar’ın akçalı işlerini kıskandığının da işaret olabilir.

Peki, bizde siyasetin rengi nedir? Vaktiyle Erbakan için Demirel de meyvelerden istifade etmiş, “karpuz” benzetmesi yapmıştır. Dışarıdan yeşil, Müslüman, fakat içten içe kırmızı, komünist! Demirel’in zamanın ruhuna göre ürettiği benzetmelerden sadece bir tanesi. Tutarlılık ile Demirel ise asla yan yana gelmemiştir, nitekim yıllar sonra “kızıl tehdit” bitince 49. Hükümet’i -hem de “kırmızı” HEP’in de içinde olduğu- SHP ile kuran da yine Demirel’dir.

Bugüne gelirsek eğer, acep partilerimizi hangi renklerle anmak gerekirdi? Yapacağımız tasnifte kimliklere mi atıf yapılacak, ekonomi politikalarına mı, yoksa sadece mirasını devraldıklarını iddia ettikleri ideolojilere mi?

Sağı, solu birbirinden ayırmanın güçleştiği, dünün milliyetçisinin bugünün ulusalcısı olduğu, solcusunun milliyetçi refleksler gösterdiği, dindarının sık sık liberal takıldığı ortamda hepimiz birer bukalemuna dönüştük. Dolabımızdaki elbiselerden hangi rengi giyeceğimizi günün şartları tayin ediyor.

İdealsiz ideolojilerin, fikir zombileri üretmesinden başka bir şey bekliyor muyduk?

Herhalde sadece ekonomi politikası açısından ana akım siyasi partilerin hemen hepsi ortak bir meyveye, kavuna benzetilebilir; içi de dışı da sapsarı. Sapına kadar liberal!

11.01.2016, Aachen