Geçtiğimiz günlerde
“Her Kişi Niyetine” programında Mustafa Akar’dan duymuştum. Atalarımız düşmanın
Macar gibi olmasını arzu edermiş, zira düşmanın merdi dostun namerdinden
evladır. Bundandır ki ne yapacağını bildikleri, düşmanlıklarından emin
oldukları Macarları diğer milletlere tercih edermişler.
Ülkede ne zaman
mensubiyetlerimiz dolayısıyla sövgü yesek, ne vakit birisi çıkıp açıktan açığa
“bidon kafa”, “göbeğini kaşıyan adam”, “kısa, kıllı bacaklı, balık yemeyen”,
“Aziz Nesin - %60” vs. lakırdısı yapsa memnun oluyorum. Hayır, kendime, aileme,
sevdiklerime sövülmesinden hoşlandığımdan değildir memnuniyetim. Safların belli
olmasından, bir zihniyetin en rafine haliyle tezahür etmesinden, kısacası
“Macarlaşmasından” memnun oluyorum. Sayfalar dolusu yazıdan, saatlerce sürecek
tartışma programlarından tasarruf ediyoruz. Sadece bu minvalde yaptıkları
katkılarla dahi teşekkürü hak ediyorlar.
Son Melek Baykal
vakası da aynı bağlamda ele alınmalıdır. Yozgat’ta insanlığın ne kadar
geriye(!) gittiğini göstermek için yanında teşhir edeceği “geri kalmış”
kadınlarla poz verip içini dökmüş sağ olsun. “Ortamlarda” sıklıkla duyulan
sözleri sadece kitlelere ulaştırmıştı aslında Baykal, ancak hayıf ki o
“ortamlardan” uzak olanlar için sıra dışı, çarpıcı ifadelerdi sözleri.
Neler demişti?
Mesela sağ yanında yer alan fotoğraflarda 100 sene önce konağı inşa eden
insanların ne kadar medeni olduğunu dile getirmişti. Medeniydiler, zira sol
yanındaki, kendisine “Biz ne zaman ve neden bu kadar geriye gittik?” sorusunu
sorduranlardan farklı idi giyim kuşamları. Evet, hepsi buydu! Boşuna “gardırop
inkılabı” dememişler.
İşin garibi, o
100 sene evvelki fotoğrafta gördüğü sadece konağı inşa edenlerdi, karede yer
almayanlar zaten sol yanındakiler gibiydi. Sayıları çoktu, lakin görünmezdiler.
Şimdi işte tam olarak o fotoğraf karesinde yer aldıkları için, görünür
oldukları için, varlıklarından haberdar oldular Melekgiller. Chavez öncesi
Caracas’ın haritasında, “barrio” tabir edilen gecekondu semtlerine yer
vermeyince oralarda sanki kimse yaşamıyormuş gibi kabul eden yöneticiler
gibiler.
Kabul edelim,
giysi ile benzeşmeye çalıştıkları Avrupa’dan tevarüs ettikleri adetleri de
vardır: Tabu yıkmaya bayılırlar! Bunu da özgür düşünce zannederler, meğerki
kendi tabularına dokunulmaya. Mesela Hz. Peygamber’e karikatürler üzerinden
hakaret edilmesine “ifade hürriyeti” çerçevesinden bakarlar. Dini, milli değer
kabul edilen her ne varsa zevkle tarumar ederler.
Doğrudur, Avrupalı
için tabu olmayan her şey “ifade hürriyeti” kapsamındadır. Fakat mesela
holokost gibi bugünün Avrupası’nda en temel tabuları hakkında mizahı kabul
edemezler. Nedenini bilmezler, bilmekte lüzum da görmezler. Benzemeye çalıştıkları
sevmiyor işte, kâfidir! Mahut tabu yıkım ekibi, ülkelerinin Edirne sınırını
aşınca, bir anda “Çocuğumu keserim yıkarsanız!” deyip iş makinalarının önüne
atlayan, yıkıma engel olan tiplere dönüşüyorlar!
Melekgiller’in
bir kısmı Macarlaştı, şükür. Bir kısmı da Melek Baykal gibi iki ileri bir geri -pek de devrimci sayılmayacak bir biçimde- “Macarlaşma” yolunda ilerliyorlar.
El hâk, Allah
düşmanın Macar’ını nasip etsin.
13.11.2015,
Aachen